Friday, March 29th, 2024

TL’ye ne oluyor? Ağbal faiz artıracak mı? Artırsa da neden işe yaramayacak?

Cuma günü merkez bankası başkanı Naci Ağbal’ın blog yazısında ifade ettiği üzere, Türkiye’nin zaten yüksek seyreden enflasyon oranı için riskler yukarı yönde. Yükselmekte olan gıda fiyatları açısından kısa vadede bir yavaşlama beklentisi yok.  Hatta küresel gıda fiyatların son yedi ayın zirvesinde.

Kovid aşılarının gelişmiş ülkelerde büyük ölçüde yaz aylarında tamamlanacağı beklentisi küresel talep ve büyüme yönünde olumlu beklentileri diri tutarken, emtia fiyat artışlarını destekliyor.  OPEC+’nın son üretimi sabit tutma kararı yanında daha dün gece Suudi dev petrol terminaline yapılan drone lu saldırı ABD-İran-Suudia Arabistan arasındaki jeopolitik gerginliklerin devamına işaret.  Dün gece 70 doları gören Brent petrol küresel ekonomik büyüme ile birlikte sene sonunda 75 dolar civarına yükselecek.

Gıda fiyat enflasyonu, yükselen petrol fiyatları Türkiye için artan üretim maliyeti baskıları demek.

Diğer yandan, ABD tahvil piyasasındaki hareketler, 10 yıllık tahvil faizlerinin yükselmesi beklenen ABD enflasyonunun- Fed’in iddia ettiğinin aksine- kalıcı kalıcı olacağını düşündüğünü anlatıyor.  Kısa vadeli faizlerin bu kadar düşük olduğu ortamda uzun vadeli tahvil faizlerindeki yükseliş de elbette güvenli görülen ABD tahviline talebi artırdıkça, dolar endeksi güçleniyor.

Fed eğer 16-17 Mart toplantısında sadece gevşek para politikasına devam mesajı verir de, 10 yıllık tahvil faizini düşürmek, yani getiri eğrisine müdahale etmek adına bir işaret çakmazsa, tahvil faizindeki yükseliş belli ki daha sertleşecek. ABD’de enflasyonun yükselmeye başlaması Mayıs ayından itibaren elle tutulur hale gelecek gibi görünüyor.  Bu durumda, eğer Fed müdahale edecekse bunun açıklamasını en geç Nisan ayında yapmalı.  Bu da beklenen bu açıklamaya kadar dolar endeksinin güçlenmeye devam edeceğinin habercisi.

Yok, Fed zaten 10 yıllık tahvil faizlerinde bir alım yapmayacaksa, tahvil faizlerindeki yükselişi onaylıyor fakat sözle yönetmeye çalışıyorsa, o zaman dolar endeksindeki güçlenme hareketinin tüm yıla yayılması mümkün.

Dolar endeksinin güçlenmesi TL dahil tüm gelişmekte olan para birimlerinin değer kaybı anlamına geliyor.

Petrol fiyatlarında artış, gıda fiyatlarında artış, TL’de değer kaybı hepsi bir araya geldiğinde ortaya da bir enflasyon rüzgârı çıkıyor.

Ekonomi yönetimindeki önemli değişim, faiz artışları, para politikasında normalleşme ve “reform” sözleriyle Kasım ayından bu yana Türkiye’de hisse senedi piyasasına giren yabancı paranın Mart başı itibarıyla büyük ölçüde çıktığını görüyoruz.  Tahvil tarafında benzer bir durum söz konusu. Yerliler ne 8,50, ne 8,00 ne de 6,50 dolar/TL seviyelerinden satış yapmadılar. Aksine değişik tempolarda, mevduatlarına döviz almaya devam ettiler.

Başa, Ağbal’ın mektubuna dönersek, tüm bu gelişmeler Banka’dan 18 Mart’ta yapacağı PPK toplantısından faiz artışı yapılacağı beklentilerini kuvvetlendirdi.

Şimdilik beklenti sanki 100 baz puan civarında.

Banka’nın politika faizini %17’den %18’e çekmesi, TÜFE enflasyonu %16’dan %18’e doğru giderken yerli yatırımcı açısından ilginç değil.

Yabancı yatırımcıda ise Kasım-Aralık aylarında gerçekleştirilen faiz artışlarının yerini tutacak gibi de değil.  Yerlilerin karnının tok olduğu reform sözlerini yabancılar hatırlarsanız para kazanmak, “carry trade” yapmak için bir basamak olarak kullanmışlardı.

Ölü doğan “İnsan Hakları Eylem Planı” yanında ekonomide “reform” beklentileri de heyecan verici değil.  Reform sözüyle ağzına birkaç parmak bal çalınan yabancı açısından daha reformlar açıklanmadan başkanlık sistemini güçlendirmek hevesi ile Anayasa değişikliği isteği konu edilince zaten işin rengi yabancılar için de Türkler için olduğu kadar net hale geldi.

AİHM kararlarına uymayarak Kavala-Demirtaş ve benzeri bir çok kişi için hukuksuzluklara devam ediş, Biden’in Erdoğan’la doğrudan iletişimi strateji olarak geciktirme biçimi, başlamak üzere olan Halkbank davası, AB ile gerginlikler, küresel nedenlerle yeniden yükselme baskısı altındaki TÜFE enflasyonu hep 100 baz puanlık bir faiz artışının gücünün yetmeyeceği büyük dalgalar.

Reform kelimesinin içi doldurulmadan daha yüksek faizin Türkiye için getireceği bir fayda artık yok, ya da son derece marjinal.

Kasım ayında değişen para politikasının Türkiye’nin içeride ve dışarıdaki sorunlara hızlı çözüm için, sadece zaman kazandırdığını ekonomi ile uğraşan herkes biliyor ve yazıyordu. Kasım-Mart arasında işte bu değerli zaman tam anlamıyla boşa harcandı.

Ağbal daha fazla faiz artırmaya istekli değil, ama gelen bu dalgaya karşı koyamayarak büyük olasılıkla faiz artıracak. Dolar/TL bu haftaya küresel risk iştahındaki düşüşten en fazla hasar alan gelişmekte olan kur olarak başladı. Pazartesi öğle saatleri öncesinde yüzde 2’ye varan artışla 7,70’in üzerini test etti ki bu en son 21 Aralık’ta izlenmişti piyasada.

18 Mart öncesinde FED ve AMB’nin planlarını görmek önemli olsa da, asıl dalganın nereden gelmekte olduğu belli. Bu nedenle “umulan” faiz artışının gerçekleşmesi halinde bile, TL’nin korunma kalkanı bu sefer daha kırılgan, daha işlevsiz olacak gibi.

GA.

The post TL’ye ne oluyor? Ağbal faiz artıracak mı? Artırsa da neden işe yaramayacak? appeared first on ParaAnaliz.

Facebook Comments